18 Mart 2010 Perşembe

ATMALI AŞİRETİ TARİHİ 2

Yukarıda geçtiği gibi, Dr. Rişvanoğlu, Atmalılar’ın yaşadıkları yerleri sıralarken, Osmanlı tahrir defterlerine dayanarak Maraş ile Rakka (Suriye’de, Fırat kenarında bir şehir) arasındaki bölgelerden de söz etmektedir. Beğdili, 1540 yılında iki cemaatte toplam 202 hane ve 9 mücerred (yalnız yaşayan) nüfusa sahipti. II. Selim döneminde 6 cemaatte toplam 296 hane ve 69 mücerred nüfusa ulaşmıştır (Tufan Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri: Bozulus Türkmenleri: 1540-1640, Ankara: Bilge Yayınları, 1997, s. 57).
TDV İslâm Ansiklopedisi’nde yer alan “Beydili” başlıkı maddede ise, Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, yukarıdaki bilgilerden fazla olarak, 1570’te 69 cemaatten teşekkül ettiklerini ve yaklaşık 1000 hane olduklarını belirtiyor. Belirttiğine göre, “Bu gruptan en önemlileri Karacalu, Kürtler, Bozkoyunlu, Kuzucuklu, Balabanlı, Taş-baş, Dimleklü, Ulaşlu, Tatalu gibi cemaatlerdi.” (Karacalu ile Kürtler, Bozulus’u oluşturmaktadır.) Halaçoğlu’nun “cemaat” kavramını kullanmasının nedeni şudur: Osmanlı’da konar-göçerler kendi aralarında il veya ulus adı altında gruplandırılmışlar, bu da kendi arasında boy, aşiret, cemaat, oymak, mahalle, oba (aile) şeklinde bölümlere ayrılmıştır. Yaşayış tarzlarının ve hayvanlarına otlak bulma ihtiyaçlarının bir sonucu olarak yaylak-kışlak hareketine bağlı kalmışlardır. (Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, C. 12, İstanbul: Çağ Y., 1993, s. 388.) Halaçoğlu’nun sıraladığı cemaatler arasında Kürtler adını taşıyan birinin bulunuyor olması önem taşımaktadır. Bununla birlikte, Rişvan diye bir koldan söz edilmemesi de dikkat çekiyor. Osmanlı tahrir defterlerinde Atmalılar’ın “Ekrad (Kürtler)” ve “Türkmen Ekradı” (Türkmen Kürtleri) olarak anılmasının nedeni, Beydili boyunun “Kürtler” cemaatinden olmalarından kaynaklanıyor olmalıdır. Şu anda, yukarıda sözü edilen Beydili boyuna mensup Kürtler’in kimler olduğu hakkında başka bir bilgi veya bulgu mevcut bulunmadığına göre, bu ihtimali gözden uzak tutmamak gerekir. Muhtemelen, sözü edilen 69 cemaatten biri, Atmalılar’dı.
Halaçoğlu sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Naîmâ tarafından Halep, Rakka ve Diyarbekir bölgelerinde yoğun bir nüfusa ve çok miktarda at, koyun ve deveye sahip bulundukları bildirilen Beydililer’in en güzel yaylak ve kışlağa mâlik oldukları da kaydedilmektedir. Nitekim Osmanlı Devleti onları, gerek eşkıyalık sayılan taşkın hareketleri gerekse savaşçı vasıfları dolayısıyla Suriye’deki Arap kabilelerine karşı bir set teşkili gayesiyle Rakka ve yöresine yerleştirmeye teşebbüs etmiştir. Bu iskâna Yeni İl Türkmenleri içinde bulunan 1069 hânelik Beydili kolu da dahil edilmiştir. 1690-1691’de Akçakale’den Rakka’ya kadar olan sahada Belih nehri kıyılarına iskân emri verilen cemaatlerden Yeni İl’e tâbi Bekmişlü 500 çadır, Kara Şeyhlü 600 çadır, Bozkoyunlu 600 çadır, diğer Bozkoyunlu 200 çadır, Dimleklü 500 çadırdı…. 1702’den itibaren Yeni İl ve Halep Türkmenleri’nden bazı cemaatlerin de buraya sevkedildiği görülüyor. Yeni İl ve Halep Türkmenleri içindeki bu Beydili cemaatlerinin 1638 Bağdat Seferi’nde zahire naklinde önemli hizmetlerde bulundukları da belirtilmelidir.”
“Belih nehri kıyılarına yerleştirilen bu Beydili obaları XIX. yüzyılda dağılmış ve Karaşıhlı, Araplı, Torun, Bekmişlü, Güneç (Güneş obası), Hacı Ali, Kazlı, Kadirli, Bayındırlı ve Ceritli oymakları Gaziantep, Urfa, Nizip, Karkamış, Oğuzeli ve Kilis yöresine yerleşmiştir….”
Mehmet Demir Atmalı ile İbrahim Uçar’ın, yaşlı (veya genç) bireylerle yaptıkları söyleşiler çerçevesinde topladıkları bilgiler, Halaçoğlu’nun aktardığı bilgilerle kısmen örtüşmektedir:
“İslahiyenin Atmalı (Kolıkon-İhtiyarlar) Köyünde ikamet eden, 94 yaşındaki Kaba Oymağına mensup Bektaş Topal’a göre; Osmanlı Devleti, Atmalı Aşiretinden at ve deve toplatmıştır. Ayrıca Atmalı’dan asker istemiştir. Malatya/Doğanşehir yöresinde iskana zorlanan Atmalı Oymakları, göçebe oldukları için iskana karşı çıkmışlar. Asker nezaretinde ve devlet tarafından, gündüzleri yaptırılan evler, geceleri oymaklar tarafından tekrar yıkılmakta idiler. Atmalı Oymaklarının geçimini erkekler temin etmekteydi. Kadınların dağlarda çalıştırılması ayıp karşılanırdı. Uzun süreli askere alınacak erkeklerin aileleri mağdur olacaktı. Bu sebeple erkekler ailelerini riske sokmamak için, askere gitmek istememişlerdir. Askerlik yapmak ve iskan edilmek istemeyen Atmalı Aşireti, göçe karar verir. Göç için kullanılan at ve develer devlete verildiğinden, sığırlarla göç etmek zorunda kalmışlardır. Yazları Malatya, Arapkir, Arguvan ve Doğanşehir’den, Suriyenin Çit-ü Çimen, Hama ve Humus yöresine göç ederken sığırları yorulan Atmalı Aşiretinin bir kısmına GOVASTİ denilmiş, sığırları yorulmayıp göçe devam edenlere GOVGUR demişler.
Van/Gürpınar ilçesinden Bırruki Aşiretine mensup İsmail GÜMÜŞ e göre; Atmalı ve Bırruki kardeştir. Göç edemeyip, inekleri yorularak Anadolu’da kalanlara Govasti, İnekleri yorulmadan, Azerbaycan taraflarına göç edenlere Govgur demişler. Gurmançca GO İnek manasına gelir. VASTİ yoruldu manalarına gelir. GUR Kurt manasına gelir. Buna göre Govasti İnekleri yorulan, Govgur ise inekleri yorulmayan, tam aksine Yiğit Kurt gibi olan anlamına gelmektedir.
Oğuzlarda ordulaşma sisteminde 12 ve 24’lü teşkilatlanma vardır. Atmalı da da 12’li sistem vardır. Altı Oymak Govasti Altı Oymak Govgur. Veya Altı Oymak Alevi, Altı Oymak Sünni şeklinde eşkilatlanmasını yapmıştır. Govastiler Güneydoğu Anadolu da Pazarcık, Besni, Gölbaşı, Elbistan, İslahiye yörelerini, İç Anadolu’da; Konya, Ankara/Haymana/Bala, Kırşehir, Sivas/Gürün, Tokat, Yozgat, Doğu Anadolu da; Ağrı/Patnos, Erzurum, Erzincan, Elazığ, Tunceli, Bitlis,Van/Erciş ve Gürpınar yörelerine dağılmışlar.
İslahiye’ye bağlı Atmalı Köyünde Govastiler oturmaktadırlar. Atmalıların en yaşlıları buraya yerleştikleri için, Kürtçe adına KOLIKON demişler. Yazın Halep, Şam, Hama, Humus (Çit-ü Çimen), Beyrut’a göç eden Govgurlar, kışa doğru Anadolu’da Arapkir, Doğanşehir, Arguvan, Elbistan, Pazarcık, Besni ve Gölbaşı yörelerine göç ederlerdi.
Atmalı Aşiretinin asıl merkezini Malatya, Elbistan, Besni, Gölbaşı ve Pazarcık yöreleri teşkil eder. Malatya, Pazarcık, İslahiye Atmalılarının dışında, daha sonraları edindiğimiz bilgilere göre, Ağrı/Patnos ve Van/Erciş/Çaldıran/Gürpınar ilçelerindeki Atmalılara ATMAN veya UTMAN dediklerini öğrendik. Muş-Siirt arasında yaşayan Atmalılara ATMANAKİ diyorlar. Urfa/Bozova’da 27 tane ATMAN Köyü vardır. Urfa’da dernek kurmuşlar. Başkanları Aziz BABACAN ile tanıştık. Suruç’a bağlı iki sınır köyün adı ATMANAKİ olarak geçmektedir. İslahiye bölgesinde 10 kadar Atmalı köyü vardır. Şam’da tamamı Atmalı olan bir mahallenin var olduğunu duyduk. Sivas/Gürün’de Mağıkan Oymağından bir bölüm yaşamaktadır. Konya/Cihanbeyli’de Atmalı, Ankara/Bala ve Haymana, Çiçekdağı’nda Atmalı olarak değil de, Govasti olarak biliniyorlar. Irak ‘ın Zağo bölgesinde Atmalı/Atmi olarak anılıyorlar ve Yezidi olarak yaşayanların varlığını öğrendik. Sadece Gaziantep şehir merkezinde 20 bin dolayında ATMALI yaşadığına göre, saydığımız bölgelerde bir milyon Atmalı olabileceği tahmin edilmektedir. Atmalı, Sinemilli, Celikanlı, İfrazlı, Çakallı ve Bereketli Aşiretleri, Rişvan’a bağlı kollardır. Celali Aşireti; KHALIKAN ve SAKASUN olarak ikiye ayrılmaktadır. İslahiye’ye bağlı Atmalı Köyünün Gurmança adı KOLIKON, yani İHTİYARLAR köyüdür. Burada Atmalıların Celalilerle de akrabalığı ortaya çıkmaktadır. Celikanlılar da Celalilere akrabalık çıkarmaktadırlar.” (http://yavuzatmaca.tr.gg/)
Yukarıda da geçtiği gibi, Beydililer 1691’de Avusturya Seferi’ne çağrılmışlar, 1692’de ise Rakka’ya yerleşmeye zorlanmışlardır. Öyle anlaşılıyor ki, 1690-91-92 senelerinde bir yandan Avusturya’ya karşı askere alınan, diğer yandan Rakka’ya kısmen askerî nedenlerle yerleşmeye zorlanan ve ayrıca belki 1702 yılı sonrasında da iskâna ve Arap eşkıyalara karşı bir tür ‘koruculuğa’ icbar edilen Beydililer ve bu arada Atmalılar, bir yandan yerleştirilmek istenildikleri yerdeki farklı yaşam biçimine ve coğrafyaya alışkın olmadıkları için, diğer yandan devlet tarafından sık sık askerî hizmete çağırılmaları yüzünden ailelerinin güvenliğinin risk altında olacağı kaygısıyla, devletin dikkatini çekmeyecek küçük gruplar halinde uygun yerlere yerleşmek ve kendilerini unutturmak için göçe karar vermişler, böylece Ankara’dan (Haymana) Konya’ya kadar geniş bir coğrafyaya dağılmışlardır.
Ancak, Bektaş Topal’ın “Osmanlı Devleti, Atmalı Aşiretinden at ve deve toplatmıştır” şeklindeki ifadesi, 1577 yılında yaşanan bir olayı akla getirmektedir: “ 1577 yılında Osmanlı’dan Halep Türkmenleri grubuna şöyle bir yazı gelmiştir. Yazıda Beydili boyuna mensup Türkmenler devlete isyan edip isyankâr ruhlu Ebu Eris ve oğluna yardımcı oldukları bildirilmiştir. Ayrıca Sincanlu, Karaşeyhlu ve Coplu obalarının yağma yaptığı, yol kesip kervanları soydukları ifade edilmektedir…. Yine böyle bir zamanda Osmanlı veziriazamı Hüsrev Paşa biriken borçları yüzünden Beydili Obası’nın on bin koyunu ile yüzden fazla devesine el koymuştur.” (Mehmet Öztürk, Oğuz Türkleri, s. 264.) Karaşeyhlu’nün Atmalı’ya bağlı gösterildiği daha önce ifade edilmişti. Asker isteme durumu 1690’larda Avusturya’ya karşı olmuş, yine aynı dönemde Rakka’da iskân edilmeleri gündeme gelmiştir.
Bütün bunlar, Beydililer’in ve Atmalılar’ın, 1690-91-92’de ve 1702 sonrasında bir yandan göçe zorlandıklarını, diğer yandan kendi istedikleri yerlerde ikâmet edebilmek ve devletin taleplerinin muhatabı olmaktan kurtulabilmek için gönüllü olarak göç etmeye karar verdiklerini ortaya koymaktadır. İslahiye gibi muhitlere yerleşen Atmalılar’ın orada kalmalarının nedeni, Prof. Dr. Halaçoğlu’nun ve Bektaş Topal’ın aktardığı bu gelişme olmalıdır. Bektaş Topal’ın “Yazları Malatya, Arapkir, Arguvan ve Doğanşehir’den, Suriyenin Çit-ü Çimen, Hama ve Humus yöresine göç ederken sığırları yorulan Atmalı Aşiretinin bir kısmına GOVASTİ denilmiş, sığırları yorulmayıp göçe devam edenlere GOVGUR demişler” şeklindeki ifadeleri de, Halaçoğlu’nun Beydililer’in yaşam biçimiyle ilgili olarak aktardığı bilgilerle örtüşmektedir.
Ahmed Refik Altınay’ın aktardığı belgelerle birlikte düşünüldüğünde, Bektaş Topal’ın anlattığı göç durumunun 1690’larda yaşandığı söylenebilir. Çünkü bu dönem hem iskâna zorlandıkları, hem de savaşa çağırıldıkları bir dönemdir. Divan-ı Hümayun mühimme defterlerinde yer aldığına göre, Yeni İl’de yaşayan aşiretler, Viyana Bozgunu’ndan sonra ortaya çıkan sarsıntılı yıllarda Avusturya’ya karşı savaşa çağırılmışlardır. (A. R. Altınay, Anadolu’da Türk Aşiretleri: 966-1200, İstanbul: Devlet Matbaası, 1930, s. 80). Ancak, savaşa çağırılmalarına rağmen, bölge halkından (Yeni İl Türkmenleri) savaşa iştirak eden sayısı fazla olmamıştır (A.g.e., s. 90). Mehmet Öztürk, katılanlar hakkında bilgi vermektedir (Oğuz Türkleri, İstanbul: Ledo Yayıncılık, 2007, s. 263-267). Rakka’ya iskân edilenler ise, yerlerini terk edip Anadolu’ya dağılmışlardır (A. R. Altınay, s. 100). Bunun ardından, Rakka’dan kaçıp Anadolu içlerinde dolaşan aşiretlerin toplanarak iskan edildikleri mahalle götürülmelerine dair pekçok Divan-ı Hümayun hükmü yayınlanmıştır (A.g.e., s. 108, 117, 121, 166, 171, 178, 179, 202). İnternette yer alan bir metinde de şöyle denilmektedir: “1691-1699 tarihleri arasında yoğun olmak üzere, Osmanlı yönetiminin bu aşiretleri ısrarla Antep, Kilis ve Urfa’nın güneyine Halep’in kuzeyine yerleştirmek istemesine karşılık bu aşiretlerin (Elbeyli aşireti başta olmak üzere, Sinemilli, Atmalı, Kılıçlı vd) her defasında isyan ve baş kıldırarak yaylak ve sulak yerlere yani bu günkü yerleşim alanlarına gelmeleri onların göçebe-hayvancılıkla iştigal ettiğini göstermektedir. Çok daha eskilerden gelen bu kültür halen de azalarak olsa devam etmektedir. Bu alışkanlık bağlamında, yakın zamana kadar büyük kitleler halinde Pazarcık ve çevresindeki sürü sahipleri (bir sürü 300 küçük baş hayvandan meydana gelir) bahar aylarından itibaren kuzeydeki yüksek dağlara özellikle de Engizek dağına çıkmak suretiyle Güz sonuna kadar orada kalırlardı. Bu günde aynı şekilde yaylaya çıkan grupların olduğu bilinmektedir. Bu yer değiştirmeler belli bir yol izlenerek gerçekleşir. Ziyaret tepesinin doğusundan geçen, Büyük Pınar’dan Aksu’ya, oradan da Engizek Dağına ulaşan yol yöremizde ‘Göç Yolu’ olarak adlandırılmıştır.” (http://tarihveegitim.blogcu.com/pazarcik-tarihi-bolum-2/6363188)
Ancak, bölgedeki Atmalılar’ın (hepsinin değilse bile önemli bir bölümünün) Rakka’dan değil, komşu beldeler olan asıl yurtlarından geldiklerini düşünmek daha mantıklı görünmektedir. Nitekim aynı metinde şöyle denilmektedir: “Özellikle Pazarcık bölgesindeki konar göçerlerin bu gün Suriye sınırları içinde bulanan Rakka, Menbiç ve Halep taraflarında iskan edilmiştir. Rakka eyalatinde iskan edilen Türkmen İlbeyli aşireti Pazarcık Ovasına yerleşmişler, ancak burada yerli halka zulüm yaptıklarından dolayı eski yerlerine gönderilmeleri için 1703 yılında Rakka Beylerbeyi Elhac Mehmet Paşaya ferman gönderilmiştir (MAD. Num.8458- sa.181) Engizek dağında yaylayıp, Pazarcık’ ta kışlayan İl beyli (ilbeylü) aşireti ahali üzerinde yaptığı baskılar karşısında önce Suriye deki Menbiç’e iskan edilmesine rağmen, sonradan Maraş ve çevresinde oturmak ve oturdukları bu yerleri şen ve abadan(mamur) etmek üzere, 1704 tarihinde Maraş Beylerbeyine ve kadısına izin verilmiştir (Maliyeden Müdevver Defteri num. 8458-sah. 98). Yine Cengiz Orhonlu’nun eserinde belirtildği gibi; Kuşcu Ceridi (Çağlyan Cerit - Küçük Cerit ve Yumaklı Cerit köyü yerleşik halkı) ile Kılıçlı Aşireti Pazarcık’a yerleştirilmiştir. Bu tür yer değiştirmeler ve zorla iskan edilme olayları özellikle 1691-1696 tarihleri arasında sistematik olarak gerçekleşirken aralıklarla devam etmiştir.. Pazarcık yöresindeki Türkmen aşiretleri ve cemaatlerinin bir çoğunun bu şekilde sık sık zorla iskan edildiği ve buna rağmen güneydeki Suriye topraklarında su ve yaylak yetersizliğinden dolayı hayvancılıkla geçinen aşiretlerinin devletin bütün önlemlerine rağmen yine Anadolu’ya göç ettiği bilinmektedir. Bu göçler sonucunda, Pazarcık’a (Bağdını Kebir ve Bağdını Sagir) yerleşenlerin Oğuzların Bayat Boyuna bağılı İl Beyli oymağı (aşireti) olduğu bilinmektedir.” (http://tarihveegitim.blogcu.com/pazarcik-tarihi-bolum-2/6363188)
Bu çerçevede, 1696’da Yeni İl’den Orta Anadolu’daki Bozok yöresine yerleşenler olduğu da bilinmektedir (Yakup Altın, Arşiv Belgelerine Göre Kırıkkale: Oymak-Aşiret-Cemaatler, 3. b., Ankara: Belen Yayıncılık, 2008, s. 365). Yine, Rakka’daki yerlerini terk eden Cerit aşiretinin Bozok, Kırşehir, Keskin ve Çiçekdağı taraflarına dağıldıkları belirtilmektedir (A.g.e., s. 364).
Aşiretlerin iskânında özellikle 1691-1696 yılları arasının önem taşıdığı görülmektedir. Atmalılar’ın yaşadığı Yeni İl halkı, iskân edilmek istenenler arasında yer alıyordu. Orhonlu şöyle demektedir:
“Yeni-il Türkmenleri, Üsküdar’daki Valide Sultan evkafının reayası idiler; bu sebepten kaynaklarda bazen Üsküdar Türkmeni veya Üsküdar evi şeklinde geçmektedir. Sivas’ın güneyinde bügünkü Kangal kazasının bulunduğu yerleri kaplıyorlardı…. Haleb Türkmenleri de aynı evkafın mukatasına dahil idiler. Sivas taraflarına yaylağa çıkmakta ve orada Dulkadirli teşekkülleri ile beraber Yenil-il’i meydana getirmektedirler.” (Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretleri İskân Teşebbüsü: 1691-1696, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 1963, s. 15.)
Orhonlu şunları da söylemektedir: “Haleb Türkmenleri ve Yeni İl haslarına tabi bulunan oymaklar, yazın Arapgir, Canik, Divriği, Bozok, Çorum, Amasya ve Sivas sancaklarında yaylayıp, kışın Şam taraflarına konup göçerek kışlak yaparlardı.” (A.g.e., s. 15, dn. 21.) Yeni İl’den kasıt, Sivas’ın güney ve güneydoğusuna düşen Darende, Alacahan, Kangal gibi muhitlerdir. Faruk Sümer, Sivas’ın güneyindeki Mancılık (Mancınık) köyü ile Gürün ve Hekimhan üzgeni arasındaki bölge olarak gösteriyor. Uzun Yayla’yı da Yeni İl sınırları içinde gösterenler var. Hekim-han’ın kuzey doğusunda ve Alaca-han’ın güney doğusundaki Yellüce dağının da Yeni-İl’in en ünlü yaylalarından biri olduğu belirtilmektedir. Yeni-İl, mâlî bakımdan III. Murad’ın anası Nur-Bânû’nun Üsküdar’da yaptırdığı câmiin evkafına bağlandığı için vesikalarda Yeni İl Türkmenleri’ne “Üsküdar Türkmeni” de denilmektedir. (http://www.mengensofular.com/?q=content/view/75/10)
Öte yandan Darende’nin Başkaya (Melikler) köyünde yaşayan yaşlı bir akrabamızın anlattığına göre, Atmalılar’dan bazıları Haymana tarafına gitmişler, bazıları ise, öküzleri yorulduğu (Govasti) için gidememişlerdir. Yine onun ifadesine göre, Adana taraflarına giden, fakat o havaliyi sıcak buldukları için geri dönenler olmuştur.
Ancak, Mehmet Demir Atmalı ile İbrahim Uçar, bazı çelişkili beyanlarda da bulunmaktadırlar. Bir yerde şöyle demektedirler: “Anadolu’dan Kafkaslara göç ederken, inekleri yorularak Anadolu’da kalanlara GOVASTİ, inekleri kurt gibi yiğit olup da Azerbaycan civarına kadar göç edenlere GOGUR demişler. Celikanlılar da GOVASTİ’lerdendir.” (http://atmalilar.org.tr/forum/index.php?topic=70.0) Yukarıda ise, çelişkili biçimde şu ifadeler geçiyordu: “Yazları Malatya, Arapkir, Arguvan ve Doğanşehir’den, Suriye’nin Çit-ü Çimen, Hama ve Humus yöresine göç ederken sığırları yorulan Atmalı Aşiretinin bir kısmına GOVASTİ denilmiş, sığırları yorulmayıp göçe devam edenlere GOVGUR demişler.”
Anadolu’dan Kafkaslar’a gidenler bulunduğunu söylemek için bir neden bulunmamaktadır. Tam aksine, daha sonraki süreçte Kafkaslar’dan Anadolu’ya göç yaşanmıştır. Azerbaycan’a yerleşim ise, Beydili boyu için sözkonusudur; ancak Atmalılar’ın içinde yer aldıkları Halep Türkmenleri kolu için bu söylenemez. Halaçoğlu’nun ifadesiyle, “Suriye’deki Beydililer Bozok kolunun önemli boylarından biri olmuş, bu koldan bir boy İran’a giderek Safevî Devleti’nin kurulmasında rol oynarken diğerleri Yeni İl ile Halep Türkmenleri içinde ve İç İl [İçel] yöresinde yurt tutmuşlardır.” Bu durumda İran’a gidenlerin, Safevî Devleti’nin kuruluşunda rol aldıklarına göre, 1400’lü yılların sonunda ya da 1500’lü yılların başında göç ettiklerini kabul etmek gerekir. Yine Halaçoğlu’nun belirttiğine göre, Beydililer’in XVIII. yüzyılda İran devlet idaresindeki nüfuzları azalmış ve bu dönemde Azerbaycan bölgesinde yerleşik hayata geçmeye başlamışlardır. Larousse’da da aynı bilgi yer almaktadır.
Yusuf Halaçoğlu, Beydili boyunun, arşiv belgelerinde, Kürt Beğdilisu cemaati şeklinde adlandırıldığını da söylemektedir [Yusuf Halaçoğlu, Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar (1453-1650), Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2009, C. 1, s. XXIV]. Yine, Yeni İl ve Halep Türkmenleri’ne tabi Badıllı (Beydili) boybeylerinden bahsedilirken, “Vesair Rum’da olan Ekrad taifeleri ve Çorum Kürdü ihtiyarları” ifadesinin kullanıldığını aktarmaktadır (C. 1, s. XXVI). Halaçoğlu’nun belirttiğine göre, Türk ya da Türkmen oldukları kesin olarak bilinen pekçok topluluk Kürt olarak adlandırılmıştır. Bu çerçevede, “Ekrâd-ı Türkmenân ya da Türkmân-ı Ekrâd” tabirlerinde geçen “ekrâd”ın (Kürtler), dağlı, göçebe ya da yörük anlamına geldiğini söylemektedir (C. 1, s. XXV). Halaçoğlu, Kürtler’le ilgili kayıtların ise arşivlerde Kürt adıyla değil, doğrudan aşiret ismiyle yer aldığını, bunlar için ayrıca “Ekrâd” ifadesinin kullanılmadığını ifade etmektedir. İnternette yer alan bir metinde şunlar da belirtilmektedir:
“… arşiv belgelerinde ‘Beğdili-Beğdilü-Beğdilli-Beğdillü -Badıllı- Badilli’ler hakkında otuz sekiz (38) belgenin on sekizinde (18) ‘Türkmen Taifesi’ kullanılmıştır. Altı (6) belgede ‘Konar-Göçer Türkman Taifesi’, beş (5) belgede ‘Konar-Göçer Türkman Ekradı Taifesi’, iki (2) belgede ‘Türkmanı Yörükan’, iki (2) belgede ‘Konar-Göçer Türkman Yörükan Taifesi’, bir (1) belgede ‘Yörükan Taifesi’, bir (1) belgede ‘Türkman Ekradı’, iki (2) belgede ise ‘Ekrad Taifesi’ kavramı kullanılmış olup, bir (1) belgede ise aşiretin bağlı olduğu taife belirtilmemiştir.
“Osmanlı arşiv belgelerinden ‘Ekrad’, ‘Kürt’, ‘Türkman’ ve ‘Yörük’ kavramlarının hangi amaçla kullanıldığı açıkçası anlaşılmamaktadır. Mesela Osmanlı arşiv belgelerinde ‘Ekrad-ı Çorum’ halkı ‘Türkman Taifesi’, ‘Türkmanlar, Türkmanlı’da “Yörükan Taifesinden” olduğu belirtilirken, ‘Türkman, Türkmanlı’ ise “Türkman Taifesi” olarak ifade edilmiştir. ‘Ekrad- Milli’ ‘Ekrad Taifesinden’, ‘Milli’, ‘Millili’ ise ‘Türkmanı Ekradı Ulus Taifesinden’ olarak tanımlanmış. ‘Milli Türkman’ ise ‘Türkman Ekradı Taifesi’ olarak zikredilir. ‘Hacılar Ekradı’ için de ‘Türkman Taifsinden. Bozulus Türkman Aşiretinden’dir denmiştir. ‘Karacakürd, Karacakürdlü, Karaca Kürd, Karacakürd, Karaca Kürd. Karacakürd, Karacakürdlü’ kavramları bir yerde ‘Yörükan Taifesinden’, bir diğerinde ‘Konar-Göçer Türkman Taifesinden’, ‘Konar –Göçer Türkman Taifesinden. Karaca Kürd Oymağı, Boynuinceli Aşiretindendir’ denilirken, bir başka yerde de ‘Karacakürd Cemaatı, Danişmentli Aşiretindendir’ denilmiştir. ‘Kürdler’ ise ‘Türkman Ekradı Yörükan Taifesinden’ olarak tanımlanır. ‘Kürmanc’lar bir yerde ‘Yörükan Taifesinden’, olarak ifade edilirken, diğer bir yerde de ‘Konar-Göçer Türkman Taifesinden. Kürmanc Cemaatı, Bozulus Türkman Aşiretindendir’ denmiştir. Bir başka ilginç örnek de ‘Recebli Afşarı Ekradı, Recebli Afşarı Torunları, Recebli Afşarı’ için kullanılmıştır. Mesela ‘Recebli Afşarı Ekradı’, ‘Ekrad Taifesindendir’ denilirken, ‘Recepli Ekradı Afşarı Torunları’ ve ‘Recebli Afşarı’, ‘Türkman Taifesinden’ olarak ifade edilmiştir….
‘Kürt’ ‘Ekrad’ kavramı hakkında belki de en ilginç ve dikkate değer açıklamayı sanırız ilk defa ‘XVI. Yüzyılda Çemişgezek Sancağı’ adlı eserinde Ünal, ‘Ekrad’ kavramını etnik bir grup olarak değil de “konar-göçer” anlamında kullanmıştır (Ünal, M. A., XVI. Yüzyılda Çemişgezek Sancağı, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 1999, s. 75). Ayrıca ona göre ‘Osmanlı Tahrir Defterleri’nde konu hakkında yeterli bilgi bulmak her zaman mümkün değildir. Çünkü Ünal’a göre ‘defterlerde yer alan bu hususa müteallık bilgiler bazen hatalı ve yanlış ve dolayısıyla yanıltıcı olabilmektedir. Tahrir memurlarının yeterli bilgiye sahip olmamaları, genelleme alışkanlıkları, bugün bizim bazı kavramlara yüklediğimiz manaların XVI. yüzyılda farklı oluşu ve Osmanlı’nın bunu farklı ele alışı gibi hususlargöz önüne alınmadan bu konularda yapılacak değerlendirmelerde gaima hataya düşme ihtimali vardır kanaatindeyiz. Mesela, bugün etnik anlam verilen “Ekrad” kelimesi, çok defa bu manada kullanılmamıştır’ (Ünal, s. 55). Ünal’ın bu görüşünü doğrularcasına McDowwall da şöyle der: ‘MS 7. yüzyılındaki Arap yayılması döneminde “Kürt” sözcüğü göçebeleri ifade etmek için kullanılıyordu. Bu nedenle, etnik olmaktan çok sosyo-ekonomik bir anlam taşıyordu’ (McDowall, D., Kürtler (Uluslararası Azınlık Hakları Raporu), Avesta Basın Yayın, İstanbul, 2000, s. 29). Ayrıca McDowal’a göre ‘bazı Arap, Ermeni, Asuri ve Pers (ve daha sonra Türkmen) aşiretlerinin kültür ve dil olarak Kürtleşmiş olduklarına kuşku yoktur. Böylece Kürt etnik kimliği tek bir ırksal kökene işaret etmemektedir’ (McDowall, s. 29).” (http://www.haberakademi.net/haberyaz.asp?hbr=1311)
Öte yandan, Mehmet Demir Atmalı ile İbrahim Uçar’ın yazısında geçen ve İsmail Gümüş’e ait “Atmalı ve Bırruki kardeştir” şeklindeki ifade herhangi bir temele dayanmıyor gibi görünmektedir. Bu yönde bir belge de mevcut değildir. Atmalıların altısı sünnî ve altısı da alevî olmak üzere 12 oymak şeklinde teşkilatlandığı iddiası da gerçekçi görünmüyor, bir kurmaca olduğu izlenimi veriyor. Ancak “Atmalı Aşiretinin asıl merkezini Malatya, Elbistan, Besni, Gölbaşı ve Pazarcık yöreleri teşkil eder” şeklindeki ifade, İslahiye ve diğer yörelerdeki Atmalılar’ın kökeninin Malatya’ya (Arapgir’e) dayandığını göstermektedir. Atman isminin Atmalılar’la bir ilgisinin bulunduğu, arşiv belgelerine dayanılarak söylenebilir, fakat Utman ve Atmanaki isimleri ile Atmalı arasında ilişki kurulması, belgeden yoksun ve zorlama bir yakıştırma gibi görünmektedir.
Yukarıda geçtiği gibi Atmalılar’ın kökenini İran’ın Kaşan kentine dayandıran Hüseyin Ecer ayrıca şunları yazmaktadır:
“… İlhanlı devletinin son bulması ile birlikte Beyler savaşı olarak tabir edilen süreçte Daşt-e Kavir’den ata topraklarımıza geri dönüşümüzdür ve o dönem egemenlik sağlayan DULKADİROĞLU beyliği sınırları içinde yer alan topraklarımıza yerleşmemizdir. Gürün-Sarız-Akçadağ-Kürecik-Doganşehir-Elbistan-Gölbaşı-Besni-Pazarcık-Afşin yaylalarına hakim olduğumuz ve bir kısım ailelerin Suriye-Halep üzerine gidip geldiğidir. Halep’te yasayan akrabalarımızla diyaloglarımız 1960’lı yıllara kadar devam etmiştir. Alxas-Tofkiror-Sinemilli-Kaşanlı-Kistik gibi bugün asiret olarak bilinen yapılaşmalar kullanmasalar da son bağ olarak halen kendilerini ATMİ olarak ifade ederler, oysa ATMİ sıfatını günümüze aşiret ismi olarak taşıyan tek yapılaşma KAŞANLI’lardır. Kendimizi ifade ederken Atmi degil KAŞANLI olarak belirtiriz, bu da İran Kaşanlı’dan (Daşt-e Kavir, Türkçesi TAŞLI OVA) geldiğimizin ifadesidir. Bununla birlikte RAŞİ olduğumuzun bilincini her dönem bir sonraki kuşaklara taşımışızdır…. Raşiler olarak dilimiz Kırmanci ya da Kürdi değil Kurmanci’dir…. Kurmanci ise Raşilerin kullandığı e yerine a, i yerine u gibi sessiz seslilerin kullanıldığı, fonetik olarak gırtlaktan telaffuzla seslendirilen Kürtçe’nin lehcçesidir. Bu ayrımı ancak Kurmanci ve Kirmanci kullanan iki farklı kişiyi karşılaştırdığınızda görürsünüz.” (http://www.facebook.com/topic.php?topic=9634&post=53804&uid=32929115806)
Gerçekte Hüseyin Ecer’in yazdıkları, Kaşanlı ve Beydilili kökenlere ait olayların birbirine karıştırılmış biçimi durumundadır. Konunun daha iyi anlaşılması için basit bir misal vermek gerekirse, Malatyalı bir erkekle Manisalı bir bayan evlendiğinde soylarından gelen kişilerin hem Malatyalı dedelerine, hem de Manisalı atalarına dayanan bir aile tarihçesi olacaktır. Şayet dikkat etmezlerse, olaylar kuşaktan kuşağa aktarılırken, Malatyalı kökenlerine ait özellik ya da olayları Manisalı kökenlerine izafe edebilirler, veya tersi de olabilir. Atmalılar’ın da elbette sadece kendi aralarından evlilikler yapmaları gibi bir durum söz konusu değildir. Belli bir tarihten sonra geniş bir coğrafyaya yayıldıkları için farklı çevrelerle içli dışlı olmuş durumdadırlar. En iyi bilinen örnek, içlerinden bazılarının Kaşanlılar’la kurdukları akrabalıktır. Hüseyin Ecer’le aynı durumda olanların Kaşan kökenli olduklarını söylemeleri doğaldır, fakat bu, Atmalılar’ın da Kaşanlı oldukları anlamına gelmez. Atmalı olup da kökenini (Cengiz Hortoğlu ve bazı Darendeli Atmalılar gibi) Horasan’a dayandıranlar da var. Elbistan ve Arguvan Atmalıları’nın bazılarının da Barazi/Berezi’ye dayandırdıkları görülmektedir. Benim gibi Malatya civarı dışında bir köken işitmemiş olanlar da mevcut. Ancak, Hüseyin Ecer’in “Gürün-Sarız-Akçadağ-Kürecik-Doganşehir-Elbistan-Gölbaşı-Besni-Pazarcık-Afşin yaylalarına hakim olunması ve bir kısım ailelerin Suriye-Halep gelmesi” tespiti genel olarak Beydili boyu için doğrudur, Atmalılar için değil. Öte yandan, Alhaslılar, Karahasanlılar ve Kistikler gibi toplulukların kendilerini Atmalı (Atmi) olarak adlandırmamaları, buna ihtiyaç duymamalarından, daha doğrusu bu adın işlevsel olmadığı için terk edilmesinden ve bir süre sonra unutulmasından kaynaklanmaktadır. Basit bir örnek vermek gerekirse, bir Malatyalı, Malatya’da kendisini “Malatyalı” olarak tanıtmaz, ilçe, köy veya mahallesinin adını söyler. Atmalılar’ın farklı sülaler halinde yoğun olarak yaşadığı bir yerde de, Atmalı adını kullanmak fazla bir anlam ifade etmeyecektir. Sinemilliler ise, Atmalı değildir, ayrı bir aşirettir. Nitekim Mareşal Moltke de bu ikisinden ayrı aşiret olarak söz etmektedir.
Hüseyin Ecer’in ifadelerinden, atalarının bir bölümünün, İran’ın Kaşan kenti yakınında, Deşt-i Kevir’de (Kevir Çölü) göçebe olarak yaşadıkları ve oradan Malatya tarafına geldikleri anlaşılmaktadır. Bu durumda, en azından Kaşanlı kökenlerinin kesin olarak Türk ya da Türkmen olduğunu kabul etmek gerekir. İranlı Kürtler orada değil, güneyde yaşarlar. Bununla birlikte, Farsça ile Kürtçe birbirine yakın diller oldukları ve pekçok kelime ortak olduğu için, onların baştan beri Farsça’ya ve dolayısıyla Kürtçe’ye bir yatkınlıklarının bulunduğunu düşünmek gerekir.
Burada dikkat çekilmesi gereken diğer bir husus şudur: Bugün olduğu gibi Türklük ve Kürtlük şeklinde bir “üst kimlik” düşüncesinin bu topraklardaki tarihi 100 seneyi geçmemektedir. Geçmişte aşiret kimliği daha ön planda olmuştur. Dil konusunda da günümüzde olduğu gibi bir hassasiyet yoktu. Osmanlı’da Türk kimliğinin öne çıkarılması, 19. yüzyıl sonlarında, önce İstanbul’da, aydınlar arasında başlamıştır. Bunların da Türkçülük yapmakla birlikte genellikle köken olarak Türk olmamaları dikkat çekmektedir. Mesela Ahmet Vefik Paşa bu durumdadır. Cumhuriyet döneminde de, Tekin Alp (Moiz Kohen) gibi isimlerin Türkçülüğün teorisini yapmaya çalıştıkları görülmüştür. Ziya Gökalp’in de önce Kürtçülük yaptığı, sonra Türkçülük yapmaya başladığı bilinmektedir.
İnternette, Darende’nin Akbaba köylüleri tarafından hazırlanmış şöyle bir metin de bulunmaktadır:
“ATMALI (BEGİL) AŞİRETİNİN ÇIKIŞ NOKTASI
“Akbaba Asya kuzey Ergenekon Bölgesinden 1700 tarihinde çıkış yapıldı. Irak üzerinden batıya doğru hareket edildi. 1750 yılında Diyarbakır Silvan ilçesinde konaklandı.
“1800’de Türkmen aşireti ve Begil aşireti arasında kan davası oldu. Begil (Atmalı) aşiretinden 500 aile Harput-Elazığ Fırat nehrinin yanına çadırlarını kurdular. Konakladıkları Yazıhan ilçesinde Setiroğlu aşireti ile dost olmuşlardır. Bu dostluğun sonucu olarak Begil aşireti Akbaba Dağı’nın çevresine kadar uzandılar. Begil aşireti yazları yayla yerine Hekimhan Yama Dağları’na konaklamışlardır. Kışın tekrar Akbaba Dağları’na göç ederlermiş. Ve hala da orada yaşamaya devam etmektedirler.
“Begil aşireti 500 hane olup zaman zaman bunlar batıya doğru göç ettiler. Göç noktaları Pınarbaşı, Melikgazi, Çiçeçdağı, Keskin ve Haymana Konya Hunak, Kadınhan, Emirdağ, Bilecik, Söğüt olarak bilinmektedir….”
“Şu anda Darende ilçesinde kalan Begil aşireti; Akbaba, Başkaya, Günerli, Borandır, Üçpınar, Hacoğullar, Kızılmağara, Kömüklü, Karıncalık, Kavaklar, Boyalı, Tullolar, Göynük, Ağılyazı, Kelhasan Uşağı, Kılıçdoğanlar (Gürün) Goluşık (Gürün), Böğrüdelik (Gürün) köylerinde Akbaba aşireti konaklamaktadır. Begil aşireti halkı son çıkış noktası Malatya, Osmaniye, Adana, Ankara, Nazilli (Aydın), İzmir, Manisa, Balıkesir, Bursa, İzmit, Antalya, İstanbul illerine göç etmişlerdir.” (http://www.radyodarendemkekec.tr.gg/)
Görüldüğü gibi bu metinde, birtakım gerçek dışı rivayetlerle yakın zamanlara ait ve doğru bilgiler iç içe geçmiş durumdadır. Ayrıca, yaşadıkları Akbaba köyünün isminden hareketle Atmalılar’ı Akbaba aşireti olarak adlandırabilmektedirler. Begil’den Beg-dili’nin (Beydili) kastedildiği anlaşılıyor. Ayrıca 1800’de Begdili (Atmalılar) ile bir Türkmen aşireti arasında kan davası yaşandığı iddia ediliyor. Bu rivayetin doğru olduğu kabul edilebilir, fakat tarih konusunda ihtiyatlı olmak gerekir.
Metinden anlaşıldığı kadarıyla, 1640’larda Arapgir’den ayrılmak zorunda kalan Atmalılar’ın önemli bir bölümü, güneyde, Malatya’nın Yazıhan ilçesi civarında konaklamışlar, burada bir aşiretle (Setiroğlu) dostluk kurmuşlardır. Bunun ardından da Ak(ça)baba Dağları’na (Darende’nin kuzeydoğusunda, Darende ile Hekimhan arasında yer alır) doğru uzanmışlardır. Bu bilgilerin doğru olduğu kabul edilebilir. Gerçekten de, benim dedelerimin yaşadığı yer, Akçababa Dağları’nda yer alan Kızılmağara köyüdür (Önceden Darende’ye bağlıyken, şimdi Kuluncak’a bağlı). Bu metinde Akçababa Dağları’na kısaltma yapılarak Akbaba Dağı/Dağları denilmesine benzer şekilde, bizimkiler sadece Akça Dağ adını kullanagelmişlerdir. Metinde adı geçen Kömüklü köyü, Kızılmağara’ya komşudur. Kömüklü’nün kuzeybatısındaki Temüklü’de de Atmalılar yaşamaktadır. Karıncalık, Kuluncak’a komşudur. Atmalılar’ın Kurşunlu köyüyle de ilgisi bulunduğunu, adı geçen Başkaya (Melik/Melikler) köyünden yaşlı bir akrabamız ifade etmektedir. Kızılmağara ve Başkaya’nın yanı sıra, adı geçen Tullolar (Tıllolar) köyünde de akrabalarımız bulunuyor. Metinde, Sivas-Gürün’ün Kılıçdoğan, Goluşık (?) ve Böğrüdelik köylerinde de Atmalılar’ın yaşadığı belirtilmektedir. Gürün-Ağaçlı köyünün (eski ismi Mahgen) halkının büyük bir bölümü Kahramanmaraş ili Pazarcık ilçesinden gelmiş olmakla birlikte Atmalı olup olmadıkları bilinmemektedir. Yozgat-Sorgun'a baglı Gökiniş ve Çekerek'e bağlı Cemaloğlu köylüleri kendilerinin 1783 senesinde Sivas, Malatya, Gürün çevresinden geldiklerini ve Atmanlı oymağından olduklarını belirtmektedirler. Malatya merkeze bağlı Dilek Kasabası’nda da Atmalılar yaşamaktadır. (http://atmalilar.org.tr/forum/index.php?topic=95.0) Şam'ın bir mahallesinin adının Atmalı olduğu ve sakinlerinin Atmalı aşiretinden oldukları da ileri sürülmektedir. Ayrıca Halep’te Hacı Mahmut Payaho adındaki ailenin de Atmalı olduğu belirtiliyor. (http://atmalilar.org.tr/forum/index.php?topic=94.0)
Dr. Ali Sayar, Atmalılar’ın Bektik Türkmenleri’nden olduklarını iddia etmektedir. Şöyle diyor:
“Beğdik, Beğdiki, Begdik, Bekdik, Bekduk,Bekdük, Bektuk,Bektuki, Begdük, Bektük, Bektuti, Beydik isimleriyle de anılan ve Oğuzlar’ın Bozok kolundan, Horasanî olan bu büyük uruk konar-göçer Türkmân Yörükânı taifesindendir. Yerleşme yeri; Niğde, Aksaray, Meraş, Karaman, Bozok, Kırşehri Sancakları, Danişmendlü Kazası (Karahisar-ı Sahib Sancağı), Gülnar Kazası (İçel Sancağı), Canik Sancağı, Haleb, Rakka, Adana Eyaletleri, Yeni İl Kazası (Sivas Sancağı), Konya-Ereğli Kazası (Konya Sancağı), Nevşehir Kazası (Niğde Sancağı), Eyübeli Kazası (Aksaray Sancağı)’dır. Bekdikler; Prof.Dr.Salim ÇÖHÇE ve eski Devlet Bakanı Mehmet ALTINSOY’a göre Avşar Boyundandır. Dulkadiroğlu Hakan Türker SARIÇİÇEK, Bekdikler’in Avşar olduğunu, ismini hatırlayamadığı bir kaynakta okuduğunu ifade etmektedir. J.Cuisenier, Bekdikler’in Avşar olduğunu yazar. Prof. Dr. Mehmet Eröz’e göre Eski Bulgar Türkleri’nin Hortu Oymağındandırlar. Muharrem BAYAR’a göre Bekdikler, Malazgirt Savaşında sol kolda savaşan Yağmur Bey’in Türkmenleri’nden olup Beğdili Boyundandır (Muharrem Bayar, kendilerinde bulunan tek nüsha el yazması olan ‘Aşıkpaşa Selçuknamesi’ne dayanarak bunu söylediğini ifade etti. Bolvadin’de kendilerini ziyaretimizde gösterdiği bu eşsiz kaynağın bir an önce tarih hayatımıza kazandırılması çok gereklidir.) Selçuk PEKER’e göre Beğdili’dir. Adnan Menderes KAYA, Ege Ün. Tarih Dergisi’nde ‘Avşar Bekdiği’ okuduğunu belirtti. 30 yıldır Bekdikler’i araştıran, Bekdikler’in Kara Bekdikler oymağından -ki bu oymak Dulkadiroğlu Suli Bey’in neslidir- Kazım SÜLLÜ’ye göre Bayat Boyundandır, ancak Kazım Süllü,bize Bekdikler’in Halep Beğlikli içinde yer aldığını ve Devlet Kethüda’ya bağlı olduklarını iletti ama Beğlikli’nin Beğlikli Avşarı olduğunu farketmedi diye düşünüyoruz. Cengiz ORHONLU ve Yusuf HALAÇOĞLU Beydil okumuşlardır. Refet YİNANÇ ve Cevdet TÜRKAY; Begtunlu, Begtanlu, Begtonlu, Bektoniye diye de okumuşlardır. 1563 Maraş Tahrir Defterinde Refet YİNANÇ-Mesut ELİBÜYÜK,bazı yerlerde Begtutulu, bazı yerlerde Bekdil, bazı yerlerde Begtuk, bazı yerlerde Begtunlu, bazı yerlerde Bağdatlı (aslı Beğdutlu) okumuşlardır. İbrahim SOLAK; Begdiz (görüşmemizde Begtik olabileceğini ilettiler zira Yinanç bu kelimeyi Bekdik ve Bekdil olarak okumuş) okumuştur. Tarihi vesikalarda ve yayınlanmış kitap ve makalelerde Bektik Türkmenleri farklı Aşiretler içerisinde gösterilmiştir.Cevdet Türkay Dânişmendlü Aşireti’nden; Tufan Gündüz Danişmendli Türkmenleri’nden; Cengiz Orhonlu Kara Bekdikleri (Kara Beydil), Şeyhlü’nün bir kolu olması lazım gelir diye yazmış.”
Ali Sayar, Bektikler’i bu şekilde tanıttıktan sonra, şunları da söylemektedir: “Ayrıca Kürtleşmiş Bekdikler de vardır, bunlar: Atmalu içindeki Bekler, Sadakalar, Kızkapanlı, Karahasanlı, Karalar ile Dudukan (Dudiganlı,Dudikanlı), Dunikan, Dudiran, Badikan (Baduki, Badiki, Batuki, Bazuki, Baziki, Biziki, Bazuklu, Bizeki, Bizikiler, Bazüklü,)’dır. Beritan Aşiretinin de Kürtleşen Bekdik olduğu söylenir.” (kizilcalilar.net/forumyazi/makalebekdik.doc)
Ancak, Ali Sayar, bu sonuca nereden vardığını söylemiyor. Kanaatimizce, Bektil’den kasıt, Cengiz Orhonlu, Yusuf Halaçoğlu, Refet Yinanç ve Mesut Elibüyük’ün okudukları şekilde bu kelimenin aslı Beyidili (Begdili) olmalıdır.


5. Mehmet Demir Atmalı bir başka yorumda daha bulunmaktadır:
“Prof. Fahrettin Kırzıoğlu “Kürtlerin Türklüğü” adlı eserinde Celalileri iki kola ayırtmaktadır. Biri Sakasun (Saka/İskitler), diğeri Khalikon (İhtiyarlar)dur. Sakalar, Hun kolundandır. Kholıkon’lar ise Atmalı Aşiretidir. Çünkü Nurdağı’na bağlı Atmalı Köyünün Kürtçe adı Kolıkon’dur. Malatya ve Pazacık’taki Atmalı, Sinemilli ve Demircilerin tamamı bu köyü Atmalı ile birlikte Kolıkon (İhtiyarlar) olarak bilirler. Biz burada Atmalı Aşiretinin Celalilere, bir başka deyişle Celikan Aşiretine bağlı olduğunu görmekteyiz. Bugüne kadar Atmalı Aşiretini direk Rişvan Aşiretine bağlamakta idik. Ancak Celikanlı da Rişvan Aşiretinin bir kolu olduğu için, Atmalı veya Kolıkon da dolaylı olarak Rişvan’a bağlı çıkmaktadır. Rişvan Aşiretinin de Urfa’da ‘Badıllı Aşiretine’ bağlı olduğunu daha önce yazmıştık. ‘Beg-Dili’ boyunun Kürtçe telaffuzu zor olduğundan, ‘Badıllı’ denilmiştir. Bey-Dili boyu da bildiğiniz gibi Oğuzların 24 boyundan biridir. Yani Celikanlı ve Atmalı Aşireti dolaylı olarak Türkmen Boyu olarak karşımıza çıkmaktadır.
“Malatya, Besni, Adıyaman’ın Çelikhan İlçesi, Kahramanmaraş Pazacık, Konya Cihanbeyli, Ankara Haymana’da ve Gaziantep Nurdağı ve İslahiye İlçelerinde, Nizip, Kargamış’da, Kilis’de, Suriye Kurt Dağı’nda Celikanlı Aşiretinin mensupları yaşamaktadırlar. Yine Rişvan’ın kolları olup da Celikanlılarla birlikte göç etmiş ve birlikte yaşayan kardeşleri vardır. En yakın kardeşleri Atmalı, İfrazlı, Berketli, Çakallı, Hamaldı, Delikanlı, Belikanlı, Melikanlı’dır. Yine Atmalı ve Rişvan kendi aralarında iki kola ayrılmışlardır. Anadolu’dan Kafkaslara göç ederken, İnekleri yorularak Anadolu’da kalanlara Govasti, İnekleri Kurt gibi yiğit olup da Azerbaycan civarına kadar göç edenlere Gogur demişler. Celikanlılar da Govasti’lerdendir.” (http://atmalilar.org.tr/forum/index.php?topic=70.0)
Bu yorumun doğru olması teorik olarak mümkünse de, salt bir köy isminden hareketle varılacak sonuçların doğruluğundan kesin olarak emin olunamaz. Kökeni ta İskitler’e kadar uzatmak ise mümkün görünmemektedir. Atmalı tabiri oldukça yakın zamanlara aittir. Yukarıda verilen bilgilerin doğruluğunu ispatlayacak hiçbir belge de mevcut değildir. Atmalı ile Rişvan ve Celikanlı arasında kurulan bağlantı da yakıştırma ya da tahmin gibi görünmektedir. Öte yandan, “Anadolu’dan Kafkaslara göç ederken, İnekleri yorularak Anadolu’da kalanlara Govasti, İnekleri Kurt gibi yiğit olup da Azerbaycan civarına kadar göç edenlere Gogur demişler” şeklindeki ifadeler, daha önce de belirtildiği gibi, aşağıdaki ifadelerle çelişmektedir: “Yazları Malatya, Arapkir, Arguvan ve Doğanşehir’den, Suriyenin Çit-ü Çimen, Hama ve Humus yöresine göç ederken sığırları yorulan Atmalı Aşiretinin bir kısmına Govasti denilmiş, sığırları yorulmayıp göçe devam edenlere Govgur demişler.” (http://yavuzatmaca.tr.gg/)
Ancak, Konya’dan İslahiye’ye kadar geniş bir alanda tekrarlanıyor olması itibariyle, bir “Govastilik” meselesinin bulunduğu kesindir. Bununla, Mehmet Demir Atmalı’nın “Yine Atmalı ve Rişvan kendi aralarında iki kola ayrılmışlardır. Anadolu’dan Kafkaslara göç ederken, İnekleri yorularak Anadolu’da kalanlara Govasti, İnekleri Kurt gibi yiğit olup da Azerbaycan civarına kadar göç edenlere Gogur demişler. Celikanlılar da Govasti’lerdendir” (http://atmalilar.org.tr/forum/index.php?topic=70.0) şeklindeki ifadeleri çerçevesinde, Govastiliği daha geniş boyutta ele almak, salt Atmalılar’a ait bir sıfat olarak düşünmemek gerekmektedir. Govasti kavramının, konar-göçer birçok aşiret ya da topluluk tarafından kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Darende’nin Başkaya (Melik, Melikler) köyünde yaşayan sözkonusu yaşlı akrabamızın anlattığına göre, Atmalılar’dan bazıları Haymana tarafına gitmişler, bazıları ise, öküzleri yorulduğu için gidememişlerdir, o yüzden bunlara Govasti denilmiştir. Yine onun anlatımına göre, Atmalılar’dan, Adana taraflarına giden, fakat o havaliyi sıcak buldukları için geri dönenler de olmuştur. Bunun, diğer yazılarda sözünü ettiğimiz Arapgir-Horan’dan göç olayından sonra yaşandığı anlaşılmaktadır.
Darende’nin Akbaba köyünde yaşayan Atmalılar’ın belirttiğine göre, Atmalılar’ın göç ettikleri yerlerden birini Konya-Yunak oluşturmaktadır (http://www.radyodarendemkekec.tr.gg/). İnternette yer alan Anadolu Ajansı mahreçli bir haberde geçen “Govasti” konusu, bu bilgiyle paralellik taşımaktadır:
“Konya'nın Yunak ilçesinin kuruluş tarihini geleceğe taşımak için bir grup vatandaş tarafından 2008 yılında çekimlerine başlanan 'Govasti' (Yorgun Öküz) isimli filmin tamamlanması için ilgi bekleniyor. Yönetmenliğini Bülent Bakır’ın yaptığı, senaryosu araştırmacı yazarlar ve Yunak tarihinden esinlenerek hazırlanan ‘Govasti’ (Yorgun Öküz) isimli 90 dakikalık filmi Yunak ilçesinin kuruluşu ve tarihini geleceğe taşımak için çektiklerini belirten Halil İbrahim Sapmaz, ‘2008 yılında ilçemizde görev yapan Yunak Kaymakamı Alper Tanrısever, dönemin Belediye Başkanı Hasan Ürün resmi kurum amirlerimiz ve Yunaklı esnaflarımızın destekleriyle 'Govasti' (Yorgun Öküz) filminin çekimlerine başladık. Yunaklı hemşerilerimizin de büyük ilgi gösterdiği film çekimlerinde Yunak’lı vatandaşlarımız rol aldı’ dedi. 1612 yılından günümüze Yunak ilçemizin kuruluşunu ve tarihini film karelerine aktararak çocuklarımıza filmi miras bırakmak istiyoruz diyen Sapmaz, ….” (http://www.istasyongazetesi.com/istasyon/Haberler.aspx?HaberNo=9414)
Yunak 1612 yılında kurulmuş olmakla birlikte, “Govasti” kavramı etrafında yaşanan yerleşimin daha sonraki tarihlerde gerçekleşmiş olduğunu düşünmek gerekmektedir. Nitekim bir başka metinde şu bilgiler verilmektedir:
“Merkeze ve bazı yakın köylere yerlesme 16. yy.dan sonra olmuştur…. 17. yy. başlarında ise tedricen doğudan batıya devam eden göçler sonunda Yunak bölgesine iskan olan 25 obadan 12’sinin bilbası, 12’sinin de Govasti [adını] taşıdıkları ve sırasıyla Hatırlı, Koçyazı, Meşelik, Sülüklü, Saray köylerini kurdukları … bilinmektedir.” (http://okulweb.meb.gov.tr/42/24/730042/yunak.html)
“Govasti” kavramına Konya-Kadınhanı’nın Sarıkaya köyünde de rastlanmaktadır. İnternette yer alan bir metinde şunlar söyleniyor:
“Sarıkaya Köyü nün kuruluşu ile ilgili tam bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak … birçok sebepten dolayı halkın iç bölgelere, batıya doğru göç etmesi sonucunda Çoğunlukla Malatya-Adıyaman tarafından gelenlerin yerleşmiş olduğu bir bölgedir. Daha sonra doğudan başka göçler de almıştır. İlk olarak ‘Govasti’ adını almışlardır. Göçler kağnılarla yapılmış ve şu anki yerleşim yerine gelindiğinde artık kağnıları çeken öküzler yürüyemez hale gelmişlerdir. Öküz yoruldu manasına gelen govasti ismi buradan gelmektedir. Bu nedenle son durak burası olmuştur. Daha sonra bazıları buradan başka yerleşim alanlarına göç etmişlerdir. Bahsettiğimiz diğer yerleşim alanları Sarıkaya’ya çok da uzak olmayan yerlerdir. Mevcut civar köyler. Yani Çayırbaşı, Sülüklü ve Yunak ilçesine bağlı bazı köyler…. Köyün ilk kuruluşunda akrabalar toplu olarak yerleşmişlerdir. Sımikilar, Turıkilar, Mamalılar, Qolalar gibi isimlerle anılırlar. Daha sonra nüfusun artmasıyla köy iyice birbirine karışmıştır.” (http://www.sarikayaliyim.tr.gg/SARIKAYANIN-TAR&%23304%3BH%C7ES&%23304%3B.htm)
Yukarıda anlatılanlar, Govastilik meselesinin Atmalılar’a ait bir konu olmadığını göstermektedir. Bu kavrama ayrıca Konya-Çeltik’in Adakasım köyünde de tesadüf edilmektedir. Ramazan Çavdar, köyle ilgili olarak şu bilgileri veriyor:
“1756-1783 yılları arasında Malatya, Elazığ ve Adıyaman illerinden göç ederek gelenler tarafindan kurulmuş bir İç Anadolu köyüdür…. ilk yerleşen kişinin adı Kasım olduğundan, gölün yanı da hüyük olan ve ada görünümünde bulunduğu için ‘Kasım’ın adası’ zamanla Adakasım ismini almiştir. İlk gelen ailelerin (Govasti) Yorgun Öküz kabilesi bulunmaktadır. Günümüzde bu kabilelerin Malatya (Pötürge, Yazıhan, Arapgir, Akçadağ, Elazığ (Baskil), Sarıkamış, Tokat (Zile) ve Yozgat (Akdağmadeni) illerinde de halen bulundukları, yaptığım çalışmalardan anlaşılmıştır.” (http://www.turkcebilgi.com/%C3%A7eltik,_adakas%C4%B1m/haritasi)
Ramazan Çavdar’ın göç için verdiği tarihin, konuyla ilgili olarak tarih veren başkalarınınkine nisbetle daha gerçekçi olduğu görülmektedir.
“Govasti” meselesini, Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesine bağlı Haticepınar köylüleri de dile getirmektedir. Hüseyin Ecer gibi, köy halkının İran’ın Kaşan şehrinden göçüp önce Diyarbakır’ın (Amid) Maden ilçesine yerleştiği iddia edilmektedir. Ancak, bundan emin olmadıkları için, “Başka bir kaynakta boyun Rişvan aşiretine mensup olduğu, bunların Kürtleşmiş Türkmenler olduğu belirtilmektedir” demektedirler. Daha yakın zamanlara ait ve bu nedenle doğru olması ihtimalı daha fazla olan rivayetler olarak da şunları aktarmaktadırlar:
“Malatya ile Halep arasında hayvancılıkla yaylak kışlak şeklinde gidip geldikleri bilinmekte. Malatya’da kalanlara Govasti denılmiş, nedeni öküzlerinin yorulup yola devam etmemesınden kaynaklanmaktadır. Maraş, Kayseri ve Konya’ya göçedenlere Govgır denılmiştir. Aşiret göçebe bir hayat tarzını benımsemiştir, Osmanlı Devleti döneminde bunlar bütün boylar gibi iskana tabi tutulmuş, iskanda genelde boylar parçalara ayrılarak yerleştirilir, Kaşanlı halkı da parçalara ayrılarak Çannakkale, Konya, Kayseri, Malatya, Maraş, Halep’e yerleştirilmiştir. Altı oymak ‘Govasti’, altı oymak ‘Govgur’. Veya altı oymak Alevi, altı oymak Sünni şeklinde teşkilatlanmasını yapmıştır. ‘Govastiler’ Güneydoğu Anadolu’da Pazarcık, Besni, Gölbaşı, Elbistan, İslahiye yörelerine, İç Anadolu’da Konya, Ankara/Haymana/Bala, Kırşehir, Sivas/Gürün, Tokat, Yozgat’a, Doğu Anadolu’da ise Ağrı/Patnos, Erzurum, Erzincan, Elazığ, Tunceli, Bitlis, Van/Erciş ve Gürpınar yörelerine dağılmışlar. İslahiye’ye bağlı Atmalı köyünde Govastiler oturmaktadırlar. Atmalıların en yaşlıları buraya yerleştikleri için, Kürtçe adına Ko’lıkon demişler. 12. yy. sonlarında Musul’dan gelen Oğuzların Peçenek boyundan Atçekenler’le ( Esbkeşan) bağlantılı olabilirler.” (http://tr.wikipedia.org/wiki/Haticep%C4%B1nar,_Af%C5%9Fin)
Burada anlatılanların Mehmet Demir Atmalı ve İbrahim Uçar’dan iktibas olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca çelişkili açıklamalar da içermektedir. Mesela Konya’ya göçedenler için hem Govgır, hem de Govasti ismini kullanmaktadırlar. Oymak şeklindeki örgütlenme ile ilgili ifadelerin de bir nevi kurmaca olduğu düşünülebilir. Aynı şekilde göç edilen beldelerle ilgili rivayetler de biraz abartılı görünmektedir.
6. Mevcut bilgiler çerçevesinde Atmalı aşiretinin kökeninin Arapgir’in Atma köyüne dayandığı kesin biçimde söylenebilir. Enver Çakar ile Füsun Kara’nın Arapgir’in 1643 tarihli avârız-hâne defterine dayanarak verdikleri bilgilerden, Atma’nın, o tarihte Arapgir’in en büyük köyü olduğu anlaşılmaktadır. (Enver Çakar ve Füsun Kara, “17. Yüzyılın Ortalarında Arapgir Sancağında İskân ve Nüfus (1643 Tarihli Avârız-Hane Defterine Göre)”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 15, Sayı: 2, Sayfa: 385-412, Elazığ-2005, http://www.akademiktarih.com/17.-yuzyilin-ortalarinda-arapgir-sancaginda-isk-n-ve-nufus-1643-tarihli-av-riz-hane-defterine-gore.html)
Söz konusu makalede Arapgir’in 1643 tarihli avârız-hane defterine dayanılarak, köy ve mezraların vergi nüfusu aktarılmaktadır. Bu köylerin o zamanki ve şimdiki adları ile şu anda bağlı oldukları ilçeler de belirtiliyor. Atma adlı bir köyün adı geçiyor olmakla birlikte, şimdiki adı ve şu anda bağlı bulunduğu yer ismi boş bırakılmış. Doğal olarak bu köy, geçmişte belirli bir zamanda bir şekilde ortadan kalkmış, halkı dağılmış bir köy. İlginç olan nokta, Atma köyünün, 1643 yılında 84 kişi ile en yüksek ‘vergi nüfusu’na sahip köy oluşu.. Onu izleyen en kalabalık köylerin vergi nüfusları sırasıyla şöyle: 61, 58, 53, 52, 42, 37, 31.. Geriye kalan 91 adet köyün vergi nüfusu ise 30’un altında..
Atmalılar’la ilgili olarak bilinen en eski üçüncü belge budur.
Burada yayınlanan diğer yazılarda aktardığımız gibi, Atma köyü Horan (Horun) olarak bilinen mevkide yer alıyordu ve 1640’lı yılların sonunda yaşanan trajik bir olay sonrasında ortadan kalktı. Nitekim Arapgir’de bugün bu adı taşıyan bir köy mevcut değildir. (Horan’da yerleşim tekrar ancak 1800’lü yıllarda başlamış ve günümüzde adı Kaynak olarak değiştirilmiştir.) Bir başka deyişle, Horan mevki adı, Atma ise köy adıdır. (İstanbul’da Büyük ve Küçük Çamlıca mevkilerinin bulunması, fakat bunların mahalle adı olmaması gibi.. Bu mevkilerdeki mahallelerin adı başkadır.) Necati Demir, “Horan Kelimesi Üzerine” başlıklı bir araştırma yapmış bulunmaktadır (Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, 2002, C. II, s. 25-34; http://turkoloji.cu.edu.tr/makale_bilgi_sistemi_02/tum_print.php?all=1)
Ancak, Muammer Şahin’in “Babam” adlı kitabında aktardığı gibi, Sabri Kelemeroğlu, Arapgir Postası’nda 1994 yılında yayınlanan bir yazısında, söz konusu trajik olayı yaşayan Horan köyünün (yani Atma’nın) 1335’te kurulmuş olduğunu söylemektedir. [Suriye’de Horan adlı bir yerleşim yeri mevcuttu. 1884 ve 1899 yıllarında Kafkaslar’dan gelen göçmenlerin Suriye’de iskân edildikleri muhitler arasında Şam, Nablus, Hama, Maphlouse, Kunaytra, Dumer, Yaşa ve Akka’nın yanı sıra Horan’ın da yer aldığı, bu beldelerde geniş boş arazilerin bulunduğu belirtilmektedir. (www.nartajans.net/.../KIRIM%20VE%20KAFKASYADAN%20G%D6%C7LER%20V.doc)
1894’te Şam-Horan demiryolunun inşa edildiği de ifade edilmektedir. (http://www.turkansiklopedi.com/ara/k%C3%BCtahya.html) Ancak, bu isim benzerliğinden hareketle bir ilişki kurulabilir mi, bilmiyoruz.]
Aktarılan bu bilgiler çerçevesinde, Atma aşiretinin atalarının 1335 yılında bu köye yerleştiklerini ve yaklaşık 315 yıl bu köyde ikâmet ettiklerini, zamanla Arapgir’in en kalabalık köy sakinleri durumuna geldiklerini düşünmek mümkün olabilir. Ancak, 1643 yılından öncesine ait ve Horan dışındaki beldelere işaret eden iki kayıt daha mevcuttur.
Bunlardan ilki, 1560 tarihli Malatya tahrir defterinde yer almaktadır. Orada, Atmalu cemaatinin, Kara Şah Kulı akrabası cemaati ile birlikte, Malatya’nın Keder Beyt nahiyesinin Salay Basan mezrasında (Mintaş Pınarı mezrası yanında) yedi nefer olarak meskun bulundukları ifade edilmektedir. Bu yedi kişinin üç veya dört kişisinin Atmalılar’dan oluştuğunu söylemek mümkün olabilir. (Refet Yınanç ve Mesut Elibüyük, Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri (1560), Ankara: Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi, 1983, s. 146.)
En eski ikinci kayıt ise, Atmalılar’ın 1563 yılında Maraş topraklarında Alma Kuşağı Mezrası’nda, başkalarıyla birlikte tarımla uğraştıklarını göstermektedir. Şöyle deniliyor: “Mezra-i Alma Kuşağı nezd-i mezbûr, tâbi‘-i mezbûr, Cemaat-i Atmalu ve gayriler ziraat iderler.” (Refet Yınanç ve Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri: 1563, C. 1, Ankara : Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi, 1988, s. 303.)
Her iki kayıtta da Atmalu olarak Türkçe bir ad ile anılmaları, Türkmen olduklarını göstermektedir. Arşiv belgelerinde ayrıca Ekrad ve Türkmen Ekradı olarak nitelendirilmiş bulunmaları, Halep Türkmenleri’nin “Kürtler Obası”ndan olmaları ihtimalini de akla getirmektedir. Atmalılar her ne kadar arşiv belgelerinde Ekrad ya da Türkmen Ekradı olarak adlandırılıyorlarsa da, aralarında Şafiî mezhebi mensubu olanların sayıca yok denecek kadar az olması (Pazarcık’taki bir iki köyün Şafiî olduğu iddia ediliyor. Ancak bu bilgi doğrulanmaya muhtaçtır), köken itibariyle Kürt olmadıklarını gösteren bir işaret durumundadır. Ayrıca, Osmanlı arşivlerinde Kürtler’in salt aşiret adlarıyla yer aldığı, ayrıca Kürt oldukları kaydının düşülmediği de bilinmektedir. Beydililer’den arşiv belgelerinde “Kürt Beğdilisu Cemaati” olarak bahsediliyor olması da, Atmalılar’ın “Ekrad” ve “Türkmen Ekradı” olarak nitelendirilmeleriyle paralellik göstermektedir.
Bu durumda, şu soruya cevap aramak gerekmektedir: Neden bazı Atmalılar kendilerini Kürt olarak nitelendirmekte veya Kürt hissetmektedirler? Bu soruya şu şekilde cevap verilebilir: Bazı Atmalılar’ın Arguvan’a yerleşip alevî kökenlilerle akrabalık kurmaları ve kültürel etkileşim içinde kendilerini alevî olarak nitelendirmeye başlamalarına benzer şekilde, Kürtler’in meskun olduğu bölgelere yerleşen veya onlarla akrabalık kuran Atmalılar’ın, Kürtler’le olan irtibatları ve sonucunda, birkaç nesil sonra Kürtçe’yi de konuşmaya başladıklarını düşünmek gerekir. Mesela bir Kürt kızıyla evlenen kişinin çocuklarının, Kürtçe’nin konuşulduğu bir bölgede yaşamaları durumunda, Kürtçe’yi annelerinden öğrenip konuşacakları ve Kürtçe’nin konuşulduğu bir muhitte olmaları itibariyle bu dili unutmayacakları şüphesizdir. Böyle bir ortamda, bir iki nesil sonra, hem Türkçe hem de Kürtçe’yi konuşan bu insanlar, kendilerinin Kürt olduklarını düşüneceklerdir. Çünkü, kendilerine, “Kürt değilsek neden Kürtçe konuşuyoruz ve Kürtçe’yi nasıl öğrendik?!” diye soracaklardır. Atalarının bir bölümünün Kürt olması gerçeği ışığında bu akıl yürütüş biçimi yanlış da olmayacaktır. Ancak bu, onların köken olarak Türkmen (veya aynı zamanda Türkmen) olmaları gerçeğini ortadan kaldırmayacaktır.
Atmalılar’ın geçmişte Malatya’dan küçük topluluklar halinde Kahramanmaraş, Sivas, Kayseri, Konya, Gazianteb, Adıyaman, Yozgat, Kırşehir (Çiçekdağı), Konya, Ankara (Haymana) ve Kayseri topraklarına göçerek yerleştikleri anlaşılmaktadır. Erzincan’ın İliç ilçesinin Atma köyü sakinlerinin de Atmalılar’dan olabileceği düşünülmektedir. Sivas-Kangal’ın Karamehmetli Köyü’ndeki Çilogiller ailesi de Malatya-Arguvan Atmalıları’ndandır. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Karamehmetli_K%C3%B6y%C3%BC,_Kangal) Kangal’ın Oğlaklı (Zobular) köyünde de Atmalılar bulunduğu belirtilmektedir (http://nn-no.facebook.com/group.php?v=wall&viewas=0&gid=32929115806). Ancak bu köyde yaşayanların Canbeg adlı bir aşiretten olduğu, Raşolar adlı bir ailenin de Malatya-Hekimhan kökenli olduğu belirtilmektedir. (http://www.aleviweb.com/forum/showthread.php?t=27062) Hekimhan ile Arguvan komşudur. Adıyaman-Gölbaşı’nın Kösüklü ve Kahramanmaraş-Pazarcık Töreler köylerinde de Atmalılar yaşamaktadır. Elbistan-Karahasan'dan ayrılıp Afşin’in Oğlakkayası köyüne yerleşenler de vardır. Bunlar arasından çıkan Bozo adlı biri, tahminen 1915-1917 yılları arasında Sivas’ın Gürün ilçesinde eşkıya olduğu gerekçesiyle asılarak idam edilmiştir. (http://hasseler.azbuz.ekolay.net/index.jsp). (Kamber, Habib ve İbrahim adlı kardeşlere sahip olan bu Bozo’nun, dönemin meşhur eşkıyası Bozo ile bir ilgisi yoktur. Bölgede pekçok mal ve can kaybına sebep olmuş bulunan bu meşhur Bozo’nun adı Bozan olup Malatya-Doğanşehir’in Polatdere köyündendir. Kardeşlerinin isimleri de Abuzer, Mamo ve Seydo’dur [http://www.mesop.net/?app=izctrl&archiv=39&izseq=izartikel&artid=864]. Ayrıca bu Bozo, Malatya’nın Balyan’lı aşiretindendir. Pazarcık Atmalıları’nın reisi Paşa Yakup’un çiftliğini basıp üç tane kadını dağa kaldırdığı için aynı aşiretten Molla Mehmet Karayılan tarafından takip edilmiş ve öldürülmüştür [Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal İsyan: Milli Kurtuluş Savaşı’nın Gerçek Hikayesi, C. 5’ten aktaran http://www.dizifilm.com/forum/showpost.php?p=6338753&postcount=956]. Sözkonusu çeteyle ilgili geniş bilgi için bkz. Ahmet Eyicil, “I. Dünya savaşı ve Kurtuluş Mücadelesi Sırasında Maraş’ta Ermeni Mezalimi”, Belleten, C. LXVII, Aralık 2003, S. 250, s. 911-947; www.ttk.org.tr/templates/resimler/File/.../bel250-911_947.pdf) Sivas-Gürün ilçesi Bağlıçay (Alacamezar) köyü halkından bir bölümünün Elbistan-Alhas bölgesinden geldikleri belirtilmektedir. Diğer bölümü de Malatya Akçadağ bölgesinden gelmişlerdir. Elbistan-Alhaslı bölgesinden gelenlerin, Alhaslılar Atmalı aşiretinden olduğu için, aynı kökene sahip olması ihtimali yüksektir. (http://www.cizgiliforum.com/showthread.php?t=9883) Sivas-Şarkışla’nın Sarıkaya köyünde de Alhaslılar yaşamaktadır (http://www.main-board.eu/sivas/326721-sarkisla-sarikaya-koyu.html). Gaziantep civarındaki Atmalılar’ın Arapgir Horan’dan ayrılınca önce Malatya-Doğanşehir’in Harapşehir (Günedoğru) Köyü’ne yerleştikleri anlaşılmaktadır. Şu anda Gazianteb’in Atmalı, Yaylacık, Ataköy (Hortlar), Künesler, Tandırlı, Sakçagözü, Yenipınar Mahallesi ve Şatırhöyük’te Atmalılar yaşamakta olup, Atmalı Köyü ve civarında oturan Atmalılar’a Kolugan (Kurmançça ihtiyarlar) denilmektedir. (http://www.sendeyaz.biz/Yazi/8188/gavurdagi-asiretleri.html) Araban ilçesi Karavaiz köyünde de Atmalılar mevcuttur. 1906 yılın ait Halep Salnamesi’nde verilen bilgiye göre, Pazarcık’ta Bozağa Atmalusu nahiyesine bağlı 12 köy bulunmaktaydı. Bunların en büyükleri Ağcalar (Akçalar), Göçer, Tilkiler, Turunçlu, Harmancık, Yumuklu Cerit (Yumaklıcerit) ve Taşdemir köyleriydi. (Cengiz Eroğlu, Murat Babuçoğlu ve Mehmet Köçer, Osmanlı Vilayet Salnamelerinde Halep, TİKV, Ankara 2007, www.projekoordinasyon.org/tr/UserFiles/File/kaynak.../SALNAME.pdf) 1643 yılında Atma’nın, Arapgir’deki 99 köy içinde nüfusunun kalabalıklığıyla ilk sırayı aldığı düşünülürse, göç etmelerinin ardından farklı beldelere yerleşip çoğalmış olmalarını doğal karşılamak gerekir.
Atmalılar’la ilgili bilinen dördüncü belge, 1720 tarihini taşımaktadır. Buna göre, 1720’de Malatya’daki Atmalu (Atmalı) cemaatinden (aşiretinden) Göçer Elhac Kethüda, Koyun-oğlu Ali ve oğlu Çolak Mehmed ve Mustafa-oğlu Hüseyin ve tevâbii (tabileri) ve Çoban-oğlu ve tevâbii, diğer aşiretlerden olanlarla birlikte, bölgeyi eşkıyadan korumak için Harran Ovası’na yerleştirilmişlerdir (Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1988, s. 120-121, 140). O dönemde aşiretlerin içinde onları devlete karşı temsil eden bir ‘bey’in yanı sıra, onun atadığı bir de ‘kethüda’ bulunmaktaydı.
Atmalılar’la ilgili bilinen en eski beşinci belge ise 1734 tarihini taşımaktadır. Buna göre, Maraş Beylerbeyi Rişvanzade Süleyman Paşa’ya, “harp ve darbe muktedir”, yani eşkıyaya karşı savaşabilecek kabiliyette bir cemaatin, Alacahan’a yerleştirilmesi için 1734 yılında emir gönderilmiştir. Bu iş için Arapgir sancağının erbâb-ı tîmar köylerinden, göçebe Atmalı cemaati seçilmiştir. (Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, s. 108-131; Faruk Söylemez, Osmanlı Devletinde Aşiret Yönetimi: Rişvan Aşireti Örneği, İstanbul: Kitabevi, 2007, s. 254-255).
Buradan, Atmalılar’ın 1734 yılında timar sahibi oldukları, Arapgir’e bağlı topraklarda göçebe olarak yaşadıkları ve harp ve darbe muktedir olmalarıyla tanındıkları anlaşılmaktadır. Timarlı olmaları, göçebe olmanın yanı sıra, kendilerine verilen toprak ya da arazide tarım da yaptıklarını gösterir. Ancak, Alacahan’a iskândan afları için Divan-ı Hümayun’a başvurmuşlar ve bu talepleri kabul edilmiştir (Halaçoğlu, a.g.e,, s. 108, dn. 760, 763).
Mehmet Demir Atmalı ve İbrahim Uçar şöyle demektedir: “Malatya-Pazarcık bölgesinde yaşayan Atmalı Aşireti’nin Reisliğini, Kızkapanlı Oymağından ‘KOSAYİ ATMEN’ (Atmalı Köse) adında bir kişi yapıyormuş. Daha sonra Karahasan Oymağından BOZDAĞLARdan sırası ile Karahasan, Mehmet (Kör Mamo) Ağa, İbrahim Ağa, Boz ağa, Asaf Ağa, Süleyman Ağa (Sılsıki Bozağa), Yakup Hamdi Bey (Paşa), Ahmet Bozdağ ve oğlu Ali Bozdağ Reislik yapmışlardır. Pazarcıkta ikamet eden Bozdağlar Ailesi, Aslında Elbistan Karahasanuşağı’ndan gelmektedirler. Bundan 550 yıl önce, Maraş bölgesine hakim olan Dulkadıroğullarına karşı Osmanlı’yı destekleyen Atmalı Aşireti’nin Reisi KARAHSAN, bu savaşta iki kardeşini kayıp etmiştir.” Bir başka metinde ise şöyle denilmektedir: “Geçmişten günümüze Atmi aşiretinin reisleri sırasıyla Kara Hasan Muhammed Ağa, İbrahim Ağa, Bozo Ağa, Asaf Ağa, Süleyman Ağa ve Paşa Yakup’tur.” (http://www.alibeyusagi.homepage.t-online.de/html/pazarcik_hakinda_bilgi.html)
Tarihçiler genelde her yüzyıl için üç kuşak kabul ederler. Bu durumda Kara Hasan Ağa’nın yaşadığı dönem 1720’li yıllar civarı demektir. Dulkadıroğulları’na karşı Osmanlı’yı desteklemiş olması ise imkânsızdır.
Öte yandan, Hüseyin Ecer şöyle demektedir: “Osmanlı tapu kayıtlarında ise Malatya Doğanşehir havzası ile Elbistan AtmalıKaşanlı, Hasanali, Kistik bolgeleri 12 baba adına tapuludur, ancak bir dönem Besni Beyliğine, 1900 sonrası ise Fındık Beyliğine verilmistir. Bugün bile halen Kistik ve AtmalıKaşanlı tartışmalı yaylası dedemiz PirHusin uzerine gorünmektedir…. biz sözlü aktarılan tarihimizde Yegen dedemizin, oğlu Nasir ile 1750’li yıllarda Topraktepe köyü olarak bilinen GundeKoşi’de ilk iskanı yaptığını biliyoruz.” (http://atmalilar.org.tr/forum/index.php?topic=50.0)
Atmalılar’ın 1734 yılında timar sahibi oldukları, Arapgir’e bağlı topraklarda göçebe olarak yaşadıkları ve harp ve darbe muktedir olmalarıyla tanındıkları Divan-ı Hümayun mühimme defterinden anlaşılmaktadır. O halde Atmalılar Elbistan ve Pazarcık civarına ilk olarak 1750’li yıllarda yerleşmiş olmalıdırlar. Nitekim, Atmalılar’ın yaşadığı Kızkapanlı (Pazarcık ilçesi) köyünün yaklaşık 200 yıl önce kurulduğu tahmin edilmektedir. Atmalı aşiretinden Çopur Haydo adında birisi gelerek bugünkü Çopurlar Obası'na yerleşmiştir. Yine, ilk sakinlerinin bir kısmının Atmalı aşiretinden olduğu belirtilen Tetirlik köyünün kuruluşunun da (Pazarcık) 150-200 yıl öncesine dayandığı belirtilmektedir. Atmalılar’ın yaşadığı Turunçlu köyünün de (Pazarcık) 150 yıllık bir geçmişi vardır. Çöçelli Köyü'ne (Pazarcık) ilk gelenler de Atmalı aşiretine bağlıdır ve köyün ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, yaklaşık olarak 150 senelik bir geçmişi olduğu söylenmektedir. (http://www.varbak.com/pazarcik-ilcesi-ve-koyleri-t56538.html?s=00ce8be74f6681c8d67392d6c5f917f4&;) Alhaslılar’ın yaşadığı Elbistan’ın Yalıntaş köyünün de yaklaşık 250 yıl önce kurulduğu tahmin edilmekle birlikte bazı kaynakların 1810 yılını gösterdiği belirtilmektedir (http://nedir.antoloji.com/kahramanmaras-elbistan-yalintas-koyu/). Pazarcık-Kızkapanlı köyünün de 1800'lü yıllarda kurulduğu tahmin edilmektedir (http://tr.wikipedia.org/wiki/K%C4%B1zkapanl%C4%B1,_Pazarc%C4%B1k). Yine Pazarcık-Kizirli köyünün de 250 yıl önce iki şahıs (aile) tarafindan kurulduğu ifade edilmektedir (http://tr.wikipedia.org/wiki/Kizirli,_Pazarc%C4%B1k).
Atmalı aşiretiyle ilgili olarak en eski kayıtlardan birini de, Niebuhr tarafından verilen 1766’da 1000 çadıra sahip bulunuyor oldukları bilgisi oluşturmaktadır (Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, s. 108, dn. 759). Aslen Kuzey Almanyalı olan Batılı gezgin Carsten Niebuhr, 1766 yılında Antep’in kuzeyindeki bölgede (Maraş, Malatya vs) yaşayan aşiretleri (konar-göçer toplulukları) şöyle sıralıyor:
Kürecikli Aşireti (500 çadır), Atmalı Aşireti (1000 çadır), Havidli Aşireti (2000 çadır), Sabanlı Aşireti (1000 çadır), Kılıçlı Aşireti (400 çadır), Çakkalı Aşireti (700 çadır), İzoli Aşireti (1000 çadır), Cihanbeyli Aşireti 10.000 çadır), Rişvan Aşireti (12.000 çadır), Milli Aşireti (11.000). http://www.candakurdi.com/modules.php?name=asiretler&file=print&id=29)
Bu rakamları doğru kabul edersek, Atmalılar’ın 1766'da yaklaşık 40 bin çadırlık bölge göçebelerinin kırkta birini oluşturduğunu söylemek mümkündür. Buradan çıkan bir başka sonuç ise, Atmalılar’ın Rişvan’dan ayrı olduğu ve Rişvan topluluğunun o tarihte Atmalılar’a göre 12 kat daha büyük bir topluluk olduğudur.
(Bununla birlikte Atmalılar’ın tamamının göçebe olarak yaşadığını, şehirlere yerleşenler bulunmadığını düşünmek yanlış olur. Nitekim internette yer alan bir metinde şu ifadeler yer almaktadır: “… 1923 yılında Malatya bir matbaaya kavuşmuştur. Şehrimizdeki bu önemli eksikliği gören bazı bilim adamları ile aydın kişiler Malatya'da da bir basım evi kurulmasına karar verirler. Bu arada Hoca Keşşaf Efendi (Keşşaf Hoca) bunu becerecek gençleri teşvik ile, daha önce İstanbul'a yerleşmiş, Malatyalı işadamı Müminzade Mahmut Efendi'nin aracılığını sağlar. Atmalızade Osman Hilmi [Taner], bir matbaa makinesi almak için İstanbul'a yollanır.” [http://www.ahmetsenturk.net/index.asp?id=366&syf=haberler&x=Malatyan%FDn%20K%FClt%FCrel%20Dokusu])

2 yorum:

  1. Merhabalar. Ben ahıskalı türküm ve çilogil ailesindenim. Burada çilogillerin Atmalılar aşiretinden gelindiğini yazıldı ve Atmalıların tüm göç ettikleri yerleri de yazıldı fakat Ahıskaya göç ettiklerinden bahsedilmemiş.. Benim ailem hangi aşirete ve boya ait olduğunu bilmiyorum ama bunu çok öğrenmek isterdim ve çilogil ailesi herhangi başka bir aşiret ve boyundan çıkma olasılığı varmıdır?

    YanıtlaSil
  2. Bende cilogil ailesindenim eşim tarafından

    YanıtlaSil